Çok sevdiği hocasının yanında işe başlayan genç psikiyatrist Eylül, hastanedeki yeni terapi grubunun üyeleriyle tanışır ve grubu oluşturan bireylerin sorunlarını kendi sorunları gibi benimsemeye başlar.
Herhangi bir neden olmaksızın baygınlık nöbetleri geçiren Ayten, fazlasıyla içine kapanık ve kabuğunu bir türlü kıramayan Ahmet, öfkesine hâkim olmayı başaramayan Murat, kekemeliğini yenmek için çabalayıp duran Emre, eşiyle büyük sorunlar yaşayan Cavidan, diğer insanlarla düzgün bir iletişim kurmayı beceremeyen felsefe öğrencisi Gizem…
Kendini kapana kısılmış gibi hisseden Seçkin, bu duyguyla her gününü bir öncekiyle tıpatıp aynı geçirmektedir. Bir sabah çalıştığı gazeteye gönderilen isimsiz bir mektupla heyecanlı, bir o kadar da tehlikeli bir maceranın içine balıklama dalar. Mektubu gönderen meçhul kişi, Seçkin’in zengin bir iş adamının karısı Ilgım Halit’i izlemesini istemektedir.
Seçkin, adeta bir röntgenci gibi Ilgım’ın yaptıklarını anbean gözleyip rapor etmeye başlar. Bu hoş ve alımlı kadın, teleskobun diğer ucundan içine kapalı ve sakin bir yaşam sürüyormuş gibi görünür. Ancak atölyesinde bambaşka bir insana dönüştüğü Seçkin’in dikkatini çeker. Ilgım, gençlik yıllarında bir kez tadına vardığı cinsel hazzı bir daha yakalayamamanın hayal kırıklığıyla, içindeki bütün enerjiyi yaptığı heykellerle ölümsüzleştirerek bir çıkış yolu aramaktadır aslında.
Seçkin, yalnızca uzaktan izlerken bile büyüsüne kapıldığı Ilgım’la tanışmak için fırsat kollar. Gazete için röportaj yapma bahanesiyle onun önce evine, sonra da yaşamına girer. Ilgım’ı bu kadar çekici ve vazgeçilmez kılan, kadınlığını keşfetmek yolculuğundaki cesareti ve bedeni ile beyni arasındaki uyum arayışıdır.
Meltem Arıkan, bu olağandışı romanında aşkın bir yarılma olarak insan yaşamına laneti ekerken, bir yandan da varoluşu kabul etmenin umudu yeşerterek laneti yok edebileceğini anlatıyor bize.
Umut olmadan var olabilmek mümkün müdür? Geçmişi lanetleyen umut mudur? Bu lanet olmasa hem aşk, hem de aşkta varoluşlarını arayan kadın ve erkek geçmişlerinde tutuklu kalmaz mı? Cinselliğini yaşayamayan, bedenine yabancılaşmış kadın ve erkek var olabilir mi?
Klasik varoluşçular insan varoluşunu önemserken Meltem Arıkan, ilk defa kadın ve erkek varoluşlarının ayrı ayrı ele alınması gerektiğini öne sürüyor.
Meltem Arıkan önceki kitaplarında rastladığımız soruları, üstelik yeni sorular da ekleyerek, bu kez bedenin özgül tarihinin ayrıntılarında yeniden soruyor. Ancak yanıt konusunda ödünsüz davranmayı yeğ tutarak, yalnız yanıt almayı hak etmiş sorulara, romandaki karakterlerin kurgusal gerçeği içinde yanıt veriyor.
Bir de bakıyorsunuz kurgusal anlatının soruları ve yanıtları, gerçekte tanık olduğumuz ve hatta birebir yaşadıklarımızın ‘ta kendisi!’ Meltem Arıkan, anlattığı insanları edebiyatın olanaklarını yaratıcı biçimde kullanarak bilindik kılıyor.
Kadınlara ağırlıklanmış kadın öyküsü değil anlattığı; Junguen bakışla kadındaki erkeğe ayna tutarken aynanın içinden erkekteki kadına dair çok net fotoğrafların yansımasına katkıda bulunuyor.
Karşısındaki adamı mutlu etmek için onun hayatını yaşayan ve sonunda hep hüsrana uğrayan kadınlar… Onu mutlu etmek için ona hak ettiğinden daha fazla değer veren ve kendini bitiren, adamın istediği gibi olurken kendini yok eden kadınlar… Kadın olmaktan korkan kadınlar…
Duygularını kutulara koyup üzerlerine kilit vuran, tek gerçeklikleri basitlik olan adamlar… Erkek olduklarını sanarak yaşamın gerçeğinden korunmak için ördükleri duvarın ardına saklanan korkak adamlar… Yaşam korkağı insanlar…Ve çektiği aşk acısını kabullenip çoğalmak isteyen Rüya…Rüya’nın bakışlarındaki hüznü gören, acı dolu geçmişini yalnızca duygularını yok etmek için kullanan Kaya… Ama Rüya ve Kaya artık farkındalar. Aşkta çoğalmak için iki varoluşun birbirlerini kapsaması gerektiğini biliyorlar
Meltem Arıkan, bu olağandışı romanında aşkın bir yarılma olarak insan yaşamına laneti ekerken, bir yandan da varoluşu kabul etmenin umudu yeşerterek laneti yok edebileceğini anlatıyor bize.
Umut olmadan var olabilmek mümkün müdür? Geçmişi lanetleyen umut mudur? Bu lanet olmasa hem aşk, hem de aşkta varoluşlarını arayan kadın ve erkek geçmişlerinde tutuklu kalmaz mı? Cinselliğini yaşayamayan, bedenine yabancılaşmış kadın ve erkek var olabilir mi?
Klasik varoluşçular insan varoluşunu önemserken Meltem Arıkan, ilk defa kadın ve erkek varoluşlarının ayrı ayrı ele alınması gerektiğini öne sürüyor.
GERÇEKLER TEHLiKELiDiR!..
Bu kitap, toplumu değiştirmek, dönüştürmek ve kendi varoluşlarını gerçekleştirebilen bireylerden oluşan bir toplum yaratmak adına bir başkaldırıdır.
Savaşlar, öfke, şiddet ve nefret, mutsuzluklar, iletişimsizlik, sevgisizlik, tatminsizlik, kısacası dünyanın bugün geldiği durum iki ayağının üzerinde gezen ve ‘varmış gibi’ yaşayanların eseridir.
Yunusları korumak için bağışlanan unutulmaz bir roman: “Özlemin Beni Savuran”
“Belki de ben suçluyumdur. Suçluluk duygusu nasıl yaşanır bilir misiniz? Neden suçlu olduğunu bilmeden, kendini bildin bileli suçlu hissetmek. Sanki doğmam yeterli olmuş gibi. Suçlu. Ne yaptım ben, bunca suçlanmak için? Neden hep kaçıyorum? Neden hep saklanıyorum? Neden hiç korkmuyorum? Neden hep ölümün peşinden gidiyorum?”
Tartışmalı romanların yazarı Meltem Arıkan bu kez özgürlük ve aşk arasında kalan yaşamları anlatıyor. “Özlemin Beni Savuran”, kadınları yönlendiren suçluluk duygusuna dair, kadınlardan yana, kadınlara uyarı niteliğinde bir roman.
Amansız bir kaosun kollarında, bilinen anlamda insanlığın ve medeniyetin sonuna hiç olmadığı kadar yaklaşan bir Dünya’dan yalın ve dinginliğin hakim olduğu, her şeyi var ve yok eden Programlayanlar’a ev sahipliği eden uzayın derinliklerine; geçmişten geleceğe; şimdiden düne ve yarına.
Ahenk içinde ve şaşırtıcı bir ritimle dans eden hünerli parmaklar. İsimsiz bir hacker’ın klavyenin tuşlarıyla, adeta bir beste yapar gibi ortaya çıkarttığı her tık ile sona giderek yaklaşan ve hızla, dipsiz bir kaos kuyusuna yuvarlanan, ölümcül bir oyun içerisinde kendi sonunu hazırlayan insanlık. Yıldızlar, gezegenler, kara delikler. Konuşan, kaos getireni koruyan bir kobra.
Meltem Arıkan, Erospa ile büyük bir çıkış yapıyor adeta ve günümüze kadar yayınlanan tüm kitaplarından farklı bir tarz ile çıkıyor karşımıza. Gerçeklerden beslenen etkileyici bir hayal gücünün yarattığı şaşırtıcı kurgusu ile, Erospa insanlığın geleceği hakkında düşünmenize yol açarken, günümüze de farklı bir gözle bakmanızı sağlayacak
Meltem Arıkan yeni romanı Tek Bildikleri Aşktı’da yeni bir ses/anlatı biçimiyle okurunun karşısına çıkıyor bu kez.
Romanın ana kahramanı İnci Tanır edebiyat eleştirileri de yazan bir edebiyat profesörüdür. Yaşadıkları sonucunda kendi yaşam eleştirisini yazmaya karar verir. “Kendini kendinden kurtarmak için her şeyi itiraf edeceği” hayatının en çetin eleştirisini yazmaya soyunur.
İç içe gelişen ve Türkiye’den Galler’e uzanan iki anlatıdan oluşan roman, yaşamda ve yazıda “gerçek”in ne olduğu sorgusunu getiriyor.
Arıkan, yazıdaki hayatla romandaki hayatın iç içeliğine dönük yepyeni bir zaman yaratıyor anlatısında. Bu da okuru yaşamda neyin kurgu neyin gerçek olduğu sorgusuna yöneltiyor.
Aşktaki masumiyetle yaşamı, kurgudaki gerçekle hayatı sorgulamayı öne alıyor. Okurunu yeni zamanlara taşıyan bir anlatıcının, kadına, aşka, ikili ilişkilere sorgulayıcı bakışını yansıtan Tek Bildikleri Aşktı aynı zamanda insan ruhuna yolculuğun da öyküsü.
Gerçekle kurgu, geçmişle gelecek, Periler zamanı ve şimdiki zaman arasında, Türkiye’den Galler’e uzanan bir aşk romanı…
Cardiff istasyonunun kapısından çıkar çıkmaz… Bir bavulla terk etmek zorunda kaldığım Türkiye’den Galler’e ilk geldiğim gün… Yazdığım tiyatro oyunu “Mi Minör’den daha absürtleşen hayatım… Yazın, sıcaktı istasyondan çıktığımızda… Evim, sevdiklerim geride kalmıştı… Meral ablamın elbiselerini almıştım yanıma… Israrla… Her şeyim geride kalmıştı. Bir zamanlar yasaklanan romanım, basılmış kitaplarım, mücadelem, konuşmalarım… Suçlamalar, tacizler, tehditler… Yazar Meltem Arıkan… Her şey bugün gibi. Her şeye başka bir ülkede sıfırdan başlamak… Ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanmak… Kime neyi nasıl anlatabilirim. Nerden başlamam gerek… Hangi birini anlatayım… Çaresizlik ve onun yarattığı suskunluk içinde yazmaya devam etmek… Şaşkınım, kızgınım, üzgünüm ama galiba en çok kırgınım…
Ben kim miyim?
Ben kadınım
Cennetten kovulan
Ben yazarım
Müebbet hapisle yargılanan
Ben sürgünüm
Öteki olan
Ben otizm’liyim
Normal olmaya çalıştıkça görünmez olan…
Hasta yakınlarına bakmak için herşeyden vazgeçenlerin birinci elden deneyimlerini okuyacak, bakımları altındaki otizmli, engelli veya ölümcül hastalıklarının bakımlarını sağlarken karşılaştıkları zorluklarla tanışacaksınız. Belki içinde bulundukları durumla ilgili ürettikleri çözümler size de yardımcı olacak…
Hikayelerin bazıları iç açıcı, bazıları ise inanılmaz derecede üzücü olsa da, hasta yakınlarının bakımını üstelenen bireylerin gerçekliği tüm hikayelerde parıl parıl parlıyor ve bu bireylerin nadiren duyulan sözlerini hayata geçiriyor.
Bu projeyi tamamlamak için gereken ilham ve motivasyon yazarın, her yaştan hasta yakınlarına ücretsiz bakan bireylere bilgi, tavsiye ve duygusal destek sağlayan CREDU ile olan ilişkisiyle oluştu. CREDU bu kitabın satış gelirlerinin bir kısmından da faydalanacaktır. Bu kitap Arıkan’ın ilk İngilizce kitabıdır ve henüz Türkçe basımı yapılmamıştır.